Sevgili Jerry,
İyi ki doğdun! Ne yapıp edip yine dikkat çekmemek için yılın
ilk günü doğmayı başarmışsın. Herkesin yılbaşı gecesinin ardından yorgun,
dikkatsiz ve umursamaz olduğu bir günü seçmişsin. Halbuki yılın ilk gününün ne
kadar özel olduğunu hesaba katman gerekirdi. İronilerle dolu bir yaşama işte
böyle adım attın.
Seni çok sevdiğimi, daha doğrusu sana karşı bir yakınlık
hissettiğimi bilmeyen kalmadı. Sen de bir yerlerden sesimi duymuşsundur diye
umuyorum. Bunca karmaşanın içerisinde hem sesini çıkarmak isteyen, hem de kendi
kabuğunun içerisinde yok olmayı her şeyden çok dileyenlerden biriyim ben de.
Hüsrana uğrattığın kadınlardan biri olup evde dondurulmuş bezelye yerken
seninle bu durumu tartışmak isterdim. Bana da “Yazmaya devam et.” der miydin?
Bilmiyorum. Yazdıklarımın çoğu iç karartıcı şeyler. Bir türlü kurtulamıyorum şu
depresif hallerden. “Kendimden de, bir çeşit ses getirmek isteyen herkesten de
usandım.” Gerçekten. Bebeklerin öldüğü, sevdiğin insanın seni anlamadığı, ruhunu
çırılçıplak ortalıklarda gezdiremediğin bir dünyada yaşamak zor. Kimse bunca
hüznün arasında benden iyi olmamı beklememeli. Anlıyor musun?
Franny gibi bezelye yeşili bir dua kitabının arkasına
sığınmaktan çok düşüncelerimi bulanık bir suyun içerisinde saklıyorum. Su ve
zeytinyağının birleşimi gibi mantık ve duygular. Benim için hangisinin
zeytinyağı olduğunu anlamışsındır. Ama sinir bozucu bir şekilde aklım, mantığım
da işleyip duruyor. Bence içimdeki tüm kötülüklerin sebebi biraz olsun kafamı
çalıştırma isteğim.
Duygularıma takılı kalsam eminim ki daha hafif ve iyi
olacağım. Aa tabii bir de yaralı. Kimin umrundaki ki? Bileklerimde ve
şakaklarımda görülmeyen yaralar var. Kalbimi sen tahmin ediyorsun. Aslında çok
da bir şey değişmeyecek.
Bencillik ediyorum. Senin
doğum gününde kendimden bahsedip duruyorum. Sanırım yüz yüze gelsek de bunlardan
bahsederdim. Nasıl iyi olacağımın sırrını bilenler arasında adının yazılı
olduğuna yemin edebilirim. Çoğunlukla Franny gibi boşlukta, bir şeylere
tutunmaya çalışan, yorgun bir halim var. Onu yarattığın için sana müteşekkirim.
Kendimi hiç yalnız hissetmiyorum. Tam manasıyla Zooey gibi olmasalar da hiç
bilmeden onun gibi olmaya çalışan destekçilerim de var. Biraz komik değil mi?
Her şeyi nasıl böyle basit bir şekilde anlatabiliyorsun
Jerry? Oysa senin anlattığın o basit hikayelerin arasında milyonlarca duygunun
birleşimi var. Kimi zaman muz balıklarını düşünüyorum.Yaşadığım yerde bir muz
balığıyla karşılaşmam imkansız. Ama yine de kimi zaman “Muz balığı için
mükemmel bir gün olabilirdi.” diyorum. Bir kız hayal ediyorum deniz kıyısında,
gözleri görmeyen küçük bir erkek çocuğuyla. Gözleri görmeyen bir çocuğa muz
balığının sarı renkte olduğunu sen nasıl anlatırdın?
Ne tuhaf düşünceler. Ne bitmeyen bekleyişler. Hayal
dünyasının ucunu göremeyen biz zavallılar hep böyle “saçmalamaya” mahkumuz
Jerry. Senin de onlardan biri olduğunu umuyorum. Savaşın ortasında hikayelerine
tutunan bir adamdan başka ne beklenir ki?
Lafı çok uzatmanın manası yok. Hikayelerinle bana destek
olduğun, kendimi biraz olsun daha iyi hissetmemi sağladığın, hep yanımda
olduğun, ilham verdiğin, bazı şeylerin asla yok olmayacağını defalarca
kanıtladığın için teşekkürler. Ben şimdi senin yaşasaydın, yayınlandıkları için
sinirden kafayı yiyeceğin öyküleri bekliyorum. Kızma Jerry. Onlara
ihtiyacım(ız) var. Glass ailesi bize çok şey öğretti. Onları daha iyi tanımak
hakkım(ız).Belki yazdığın farklı öykülerden de tutunacak şeyler bulurum
kendime. Bunu çok görme. Rahat uyu. İyi ki doğdun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yaza yaza azalmaz ki sendeki özgür ruh!