Eylül ayına yeni bir okuma düzeni ile girdim. Koca koca
kitapları taşımak omuzlarımı biraz isyana sürüklediğinden sanırım. Ne kadar sürer
bilmiyorum ama bir süre, daha taşınabilir, ince kitapları yol kitabı olarak
yanıma alacağım. Kocaman, sarılıp yatsam “Aman ne cılız şey yahu!” demeye hakkım
olmayan ağır kitapları ise evde okuyacağım. Yolda bu kalın kitapların e-kitaplarını
da okuyabilirim ama böyle hem daha çok kitap okumuş olacağım hem de çeşitlilik yaratacağım. Bakalım nasıl gidecek?
Ayın İlk Kitabı: Paul Celan - Bademlerden Say Beni
Bu ayın ilk kitabı, bir şiir kitabıydı. Sevdiği kadını ve
aşkı saçların yumuşaklığı ve gösterişiyle anlatan, yaşamı ve hiçliğin arasında
o ince çizgiye koskoca bir deniz sığdıran Paul Celan’ın “Bademlerden Say Beni”
adlı şiir kitabı, sözcüklerin arkasını eşeleyip azıcık huzura erebileceğiniz, “Şair
bizim için hayatı özetlemiş. Bize susup düşünmek gerek.” diyebileceğiniz şiirlerden
oluşuyor. Benim favorilerim Corona ile Su ve Ateş oldu.
Tolkien Masalları
Evet hala Yüzüklerin Efendisi’nin tüm filmlerini izlemedim,
evet Hobbit vizyona girdiğinde heyecanlanmadım ama bu geçen haftaki mezatta
Tolkien’in masallarını görünce “Bu kitap benim olmalı!” dememi engellemedi.
Masallar, efsaneler ve mitler içinde kaybolup gideceğim bir gün. O kadar çok
seviyorum. Çocuklar için ya da büyükler için hiç fark etmez! Hayal gücünün
sonsuz bir yolculuğa çıktığı her sanat eseri benim için büyük bir nimet.
Özellikle geleneksel bir dille, geçmişe yolculuk yapabileceğim, çok yalın bir dile
sahip ama kurgusu sağlam öykü ve masalların yeri bende ayrı. Tolkien’in üç
masalının bulunduğu kitabı da tam olarak bu özelliğe sahip olduğu için benden
tam not aldı. Bu hevesle Hobbit kitabını da almak istiyorum ama azıcık bekleyip
ateşin azalmasını izlemekte fayda var.
Poe ile Tanışma
Gelelim şu sıralar elimde olan kitaba. Uzun zamandır okumak
için yanıp tutuştuğum ve okumaya başladığımda gerçekten heyecanlandığım Poe’nun
öykülerinin daha çok çok başındayım ama ufacık bir hayal kırıklığım var
maalesef. İletişim’in iki ciltlik baskını okuyorum ve öyküler harika bir
şekilde sınıflandırılmış. Benim halihazırda okuduğum öyküler Poe’nun “Dehşet
Öyküleri” olarak adlandırılmış. Bu bölümde yer alan ve şu ana kadar okuduğum
öyküler çok dehşet etkisi yaratmayan, beklediğim etkileyici ve nefes kesici
etkiyi vermeyen öyküler fakat tabii ki genel olarak değerlendirildiğinde
iyiler. Sanırım beklentim fazla büyüktü. Ama yine de aradığım tadı geriye kalan
öykülerde yakalayabileceğimi umuyorum.
Gelecek hafta evden işe yolculuklarımda İstanbul Gizemleri adlı kitaba başlamayı planlıyorum. Edebi bir eserden ziyade bilgi
veren, İstanbul’un sırlarını ve saklı kalan yanlarını anlatan bir kitap.
Okuduklarımızı çeşitlendirmenin çok gerekli olduğunu düşünüyorum.
Not: Harry Clake'in Poe'nun öykülerini betimlediği çizimler sizce de harika değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yaza yaza azalmaz ki sendeki özgür ruh!