20 Eylül 2015 Pazar

Kitap Günlüğü - 20 Eylül '15



Bu blogu açarken amacım; okuduklarım hakkında notlar alıp fikirlerimi paylaşacağım, hem şehir içinde hem şehir dışında gezip gördüğüm yerleri ve mekanları anlatacağım, gittiğim sergi ve müzeler hakkında yorumlar yapacağım bir alan kurmaktı. Bu alanda dilediğimi yazacak, yaptıklarımı ve anılarımı biriktirecek ve belki ilgisini çekere ya da faydalanır diye insanlara sunacaktım.

Bir mesai harcamayı aklıma koymuştum. Bu bir disiplinden çok yaptıklarımı kaydetmek ve düzenlemek olacaktı. Çok fazla beceremedim. Yoğun iş tempom buna bağlı olarak biraz rutin bir hal alan özel hayatım buna izin vermedi. Şimdi her ne kadar kendime yeniden söz vermeye korksam da daha çok gayret edeceğimi ve hayatımda beni mutlu edecek şeyleri çoğaltacağıma olan inancımın arttığı konusunda kendime güveniyorum. Sanırım bu her alanda güzel anılarımın çoğalmasına ve paylaşacak çok daha fazla şeyim olacağına da inanmamı sağlıyor.



Bu uzun ve çok fazla kişiyi alakadar etmeyen, sıkıcı iç hesaplaşmamdan sonra gelelim geçen haftadan itibaren neler okuduğuma...

En son Poe'nun tüm öykülerini okuduğumu ve birazcık utanarak (neden utanıyorsam?) bu öykülerden çok da hazzetmediğimi söylemiştim. Kararımın değişeceğini düşünüyor ve umut ediyordum ama olmadı. Biz uyuşamadık Poe ile. Beni heyecanlandıracağını sandığım öyküler bana göre çok yavandı. 



Neyse ki benim ruhuma, iç sesime ve zihnime oldukça uygun bir öykü ve deneme derlemesine başladım da neşem yerine geldi. Sait Faik'in ilk baskısı yanlış hatırlamıyorsam 1977 yılında Bilgi Yayınevi tarafından yapılan "Balıkçının Ölümü - Yaşasın Edebiyat" adlı derleme kitabı yine beni hayal kırıklığına uğratmadı. Bu kez benim için özel olansa bu hikayeleri benimle aynı yaşta -23- yazmış olmasaydı. Acemilik çağının vermiş olduğu küçük aksaklıklar ve hatalar öyle doğal ve içtendi ki rahatsız olmayı bırakın daha çok sevmeme neden oldu.

SaitFaik'in öykülerini okurken bir yandan da adını sıkça duyduğum ve şiirlerini çok merak ettiğim Pablo Neruda'nın Cem Yayınevi'nden çıkmış Şiirler'ini okudum. Tuhaf bir tını, ahenk ve adını koyamadığım bir yabancılıkla karşılaştım. Sevdim ama alışamadım Neruda'ya.



Her iki kitabı da bitirdikten sonra geçenlerde sahafta karşılaşıp içindeki yazarları görünce gözlerimin parladığı "İlkgençlik Çağına Öyküler 2" adlı kitaba başladım. Selim İleri'nin düzenlediği kitapta benim çok çok sevdiğim ve çoğunu daha önceden okuduğum yazarların güzel öyküleri var. Öykülerin birçoğunu bildiğim halde zevkle okudum. Birinci cildini bulup satın almak isterim. Kim bilir belki bir başka sahafta karşılaşırım. Eğer sen de öykü seviyorsan ya da öykücüleri tanımak, yeni başladığın edebiyat serüvenine katkıda bulunmak istiyorsan böyle kitaplar hem çok işine yarayacak hem de çok hoşuna gidecektir. 

Denemeler'i ise burada anlatmak, kısaca değinmek gelmiyor içimden. Yeniden okumak, daha çok not almak istiyorum. Bir şeylerin farkına varıp karar vermek hiç kolay değil.

"İlkgençlik Çağına Öyküler 2"; yazmam, okumam ve düzenlemem gereken onlarca işin arasında benim okuma hızıma göre elimde biraz oyalandıktan sonra nihayet dün gece bitti. Ben de okunmayı bekleyen kitaplar arasından bana göz kırpan Jane Eyre'ye başladım. 

Bugün kitabı okurken düşündüm de her ne kadar çok okusak da kimi zaman en önemli kitapları atlayabiliyoruz. Jane Eyre'yi çok daha önce okumam gerekirdi. Ama öte yandan bu yaşımda ve bu bilincimle bu kitabı okuduğuma biraz sevinmiyor değilim. Bu kitapları bu yaşta özümsemek, daha iyi anlamak ve tahlil etmek daha kolay.

Ben şimdi Jane'in hoş sohbetine geri dönüyorum. 

Sevgiler!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaza yaza azalmaz ki sendeki özgür ruh!