22 Mart 2017 Çarşamba

İki Kitap, Bir Yeni Alışkanlık

...

Bazı kitapları okumayı erteleyip duruyorum. Bu durumun çok farklı nedenleri olabiliyor. Bizim Büyük Çaresizliğimiz'i ise ısrarla okumamamın sebebi ise bir ara herkesin konuştuğu, çok sevdiği, yere göğe sığdıramadığı bir kitap olmasıydı. Tüm bu yorumlar, iyi düşünceler, kusursuz bulmalar arasında kendi sessizliğimi yakalayıp gerçekten tarafsız olmam epey zordu. Beklentim yüksek olduğu için okuma esnasında daha iyisini arayacaktım. Bu da ne olursa olsun bir tatminsizlik yaratacaktı.
Bir de ne yalan söyleyeyim herkesin yere göğe sığdıramadığı, ayak altına düşecek kadar popülerleşen şeylerden hazzetmiyorum. (edemiyorum.)

Ama bu aralar peydah olan yeni bir adetim var. Eğer ki elime kitabı alacak kadar üşengeç ve mızmızsam, yeni bir şeyler okumak istiyorsam, bulut uygulamasına yüklediğimiz e-kitap arşivini açıyorum ve rastgele, önüme gelen kitabı okumaya başlıyorum. Bu durum ne kadar sürer bilmiyorum ama durduk yere hiç aklımda olmayan bir kitabı okumak oldukça eğlenceli.

Son okuduğum Üç Başlı Ejdarha'yı da Bizim Büyük Çaresizliğimiz'i de bu vesileyle okumuş oldum. İkisi de güzel bir tesadüf oldu benim için.



Bir Sütundan En Derin Acılara: Üç Başlı Ejderha

Leyla Erbil, başlı başına aykırı bir yazar. Dili, anlatımı her şey bir yana kendi noktalama işaretleri bile bu aykırılığın en iyi kanıtı. Üç Başlı Ejderha'da da öyle hüzünlü ve derin bir hikaye anlatıyor ki her bir cümlesini üç virgül ile bitiriyor bu hüznü anlatmak için. Katledilen evlatların, yok olup giden insanların yokluklarında acı çeken insanları bir annenin diliyle haykırıyor. Bu acıyı, tarihi yarımadadaki bir sütuna yüklüyor, onun etrafında dolanıyor, geçmişini anlatıyor, parmaklıklarından dibine doğru sarkıyor.

İki uzun hikaye ve geriye kalan anlamamanın verdiği şapşal bir his. Her ne kadar böyle yazıp duruyorsam da anlamam gereken daha çok şey olduğunu düşünüyorum bu tip kitaplarda. Yazarın dahi bilmediği sır perdeleri ve alt metinler çıkarmak için uğraşıp durmak sizin de ilgi alanınıza giriyor mu çok sık olmasa da?

Sıradan, Basit İnsanlara Hoş Bir Güzelleme: Bizim Büyük Çaresizliğimiz


Günlük hayatın sıradan ve çok da mühim olmayan detaylarının oluşturduğu hikayeler anlatmayı da okumayı da çok seviyorum. Başka bir bakış açısıyla anlatılınca; köfte kızartmak, bir balık teknesinin boyanışını izlemek, balkondaki fesleğenin yapraklarını hafifçe okşamak gibi olağan durumlar, içimde bir yere incecik dokunuveriyor. Öyle ki bu nedenle Sait Faik'i, Salinger'ı çok seviyorum.


Barış Bıçakçı da günlük hayatın sıradanlıkları içerisinde, çok da tuhaf olmayan bir hayat yaşayan ama kendi hikayelerini yazan kahramanları anlatıyor Bizim Büyük Çaresizliğimiz'de. Nereden bakarsanız bakın her yerde rastlayabileceğiniz üç kahramanın yollarını kesiştiriyor; aşkı, dostluğu, hayatı sorguluyor onların üzerinden.
Güzelce, sakince düşündürüyor, hissettiriyor.

Kışın, baharın, rüzgarın, güneşin eşyaya, odaya vuruşunu tasvirleyip o anı yakıştırıyor olaylara. Yakıştırmak ne kadar doğru anlattı bilmiyorum ama bu da benim yine çok sevdiğim bir durum.

Siz en iyisi kitapta en çok ilgimi çeken bu alıntıyı okuyun...

"Gücümüzü, güzelliğimizi, canlılığımızı küçük yaşantıları sabırla tekrar etmekten alıyoruz."

...


Sevgiler! 💙

 ............................................................................................................................

Beni aşağıdaki adreslerden de takip edebilirsiniz! 👇

Tumblr 📌

İnstagram 📷

Goodreads 📚

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaza yaza azalmaz ki sendeki özgür ruh!