Sahte bir kimliğin arkasına sığınınca daha kolay yazmak. Öyle ki eskiden minicik bir kırgınlığım olsa buralara koşardım.
Sonra, fark ettim ki bir şeylerin arkasına sığınmak için fazla büyüğüm. (En azından dışarıdan öyle görünüyorum.) "Tamam." dedim, yaktım gemileri. Eski bloglarımı kapattım, kendi adımla ama yine tıpkı ben gibi hissettiğim bir karakterin paltosuna sığındım. Tek bir farkla, bu sefer merak edenler için adım kıyıda köşede bir yerlerde duruyor. Sosyal medya hesaplarım emrinize amade. Hem de büyük bir cömertlikle.
Ama eksik bir şeyler var. Kendimi bildim bileli; koyu renkler, boşluklar, arafta kalmış sözcükler ve hayatlara karşı zaafım var. Her lafın arkasını didik didik ederim. Bu yüzden yazmayı, okumayı, hem yazdıklarımı hem de okuduklarımı irdelemeyi pek çok severim. Hal böyle olunca, gerçek ve belki de tek ilgi alanımı anlatmaya karar verdim. Sonra küçük gezilerimi, sevdiğim yerleri paylaştım. Yine de bir düzen oturtamadım. Dedim ya, eksik bir şeyler var, burada, buralarda.
Zaten kafam karışık. Hayatım bambaşka bir evrede. Bir tarafta evlenip yok olma, üretkenliğini ve hayal gücünü kaybetme korkusu, diğer tarafta halledilmeyi bekleyen onlarca sıkıcı iş. Zor bir dönemden geçiyorum. Yüzümü güldüren sayısız şey varken içimin bunca sıkılması, durup dururken gözlerimin dolması niye? İroninin de bir sınırı var arkadaşım.
Franny gibi bezelye yeşili bir dua kitabının aksine her biri envai çeşit renklerle ve desenlerle bezenmiş, irili ufaklı, hikayelerin arkasına sığınıyorum. Tespih yerine de kalemlerim var. Budist olmasam da ara ara yogaya başlamayı düşünüp vazgeçiyorum. Ama ruhumun derinliklerinde bir yerde, onu o restoranda bayıltıp kendinden geçiren sıkıntıyı kimi zaman şiddetle hissediyorum. Hareket halinde bir otomobilin kapısını açıp kendini bırakma isteği gibisi var mı?
İşin özü; her şeyi bir arada paylaşıp rahatlayacağım bir yer olsun artık burası. Düzenli, afili gönderiler yerine içimden ne geliyorsa yazayım. Buralar hep; güzel anlar, mutsuz iç döküşler, dört bir yandan fotoğraflar, kitaplar, defterler, aman canım bir sürü kelimeler ile dolsun işte.
Adı olmasın. Kitap blogu, kişisel blog değil basbayağı ve en saf haliyle, görmüş geçirmiş bir Franny'nin paltosu olsun. Ben de onun arkasına neler sakladığımı anlatayım.
Daha güzeli var mı?
Sen işte ötesi var mı? Beğendirme çabası olmadan, kaygısız, gelişigüzel sen.
YanıtlaSilYeniden merhaba.
En güzel özgürlük yazmak ve paylaşmaksa, bir kalıba sığmamak en iyisi. Çok sevgiler! :)
Sil